Meslek Hastalıkları ve Meslek Hastalıklarından Korunma Yöntemleri

Meslek Hastalıkları ve Meslek Hastalıklarından Korunma Yöntemleri

 

Meslek Hastalıklarının Tanımı

 

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması

 

Meslek Hastalıklarının Oluşma Süreci

 

Meslek Hastalıklarından Korunmada Temel İlkeler

 

Meslek Hastalıklarına Karşı Alınacak Sağlık Önlemleri

 

Meslek Hastalıklarına Karşı Alınacak Teknik Önlemler

 

MESLEK HASTALIKLARI

Hippokrates’ı nasıl tanırsınız?

Hippokrates, hekimleri meslek ahlak kurallarını koyan ve anımsanatan andı ile hatırlarsınız. Buna karşın Hippokrates, aynı zamanda bir bilim insanı olarak kurşun zehirlenmesinin belirtileri üzerine çalışmıştır. Yalnızca Hippokrates mı? Daha bir çok ünlü bilim insanı, bu arada Aristoteles, çalışanların sağlığı üzerinde çalışmalar yapmışlardır.

Bu bilgiler bizi millattan önce de meslek sağlığı alanında çalışmalar yapıldığı saptamasına götürmektedir. Bundan daha doğal bir şey olamaz. Çünkü, “iş”, insanın varoluşuyla, “meslek” işbölümünün ortaya çıkışı ile belirmiştir; bunun insan üzerindeki etkilerinin ve tehlikelerinin de algılanmasında gecikilmemiş olsa gerek. Böylece bilim insanları, bu konuda kafa yormaya, belirtilerini öğrenmeye, korunma yollarını önermeye yönelmişlerdir. Büyük Plinius, gazlardan dumanlardan korunmak için erkek erlik bezi derisinden yapılmış maskeler kullanılmasını önermiş; ama talihin oyununa bakın, Pompei lavlar altında kalırken, insanların yardımına koşan donanmasının başında gazlardan zehirlenerek can vermiştir.

İşçinin Adı Yok

Bütün bu bilimsel birikimler ve kamuoyu gözlemleri, 17.yüzyılda, Ramazzini tarafından daha kapsamlı ve derinlemesine çalışmalar yapılmasına ve bunun meslek hastalıklarını konu alan ünlü kitabıyla topluma sunulmasına yol açmıştır. Bu kitapta Ramazzini, hekimlere o ünlü meslek öğüdünü sunmaktadır : “İşçiye adını sormayın… Adından önce mesleğinin ne olduğunu bilmeye gereksinmeniz var”.

Gerçekten de, insanların hastalıklarını değerlendirmeye başlamadan önce, mesleklerini, iş ve yaşam çevrelerini değerlendirmek gerekir. Bu hemen hatıra bir atasözünü getiriyor. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”… Bu uyarlayalım : “Bana arkadaşlarını söyle, sende olabilecek hastalıkları sayayım”.

Çağdaş tıp anlayışı ki, biz onu sosyal hekimlik felsefesi olarak anarız, sağlığı şöyle tanımlar : “Yalnızca hastalığın ve sakatlığın olmayışı değil; bedensel, ruhsal ve sosyal yönden tam iyilik halidir”. Bu tanım hem 1948 Dünya Sağlık Örgütü Anayasası’nın girişinde, hem de bir sosyal hekimlik şaheseri olan 1961 Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkında Yasa’da dillendirilmiştir.

“Meslek” hastası olmak da zor

Meslek hastalıklarını, diğer hastalıklardan ayıran en önemli özelliği, “üretim”den kaynaklanmış olmasıdır.

Aynı belirtileri gösteren ve aynı nedenden kaynaklanan bir hastalık tablosu, meslek hastalığı sayılmayabilir. Sözgelimi, kurşun zehirlenmesi, ancak kurşunu üretimde kullanan işyerinde çalışan işçiler için meslek hastalığı sayılabilir. Buna karşın, kurşun tozlarının ulaştığı komşu işyerindeki terzi için bu bir meslek hastalığı değildir. Ya nedir?

Hastalığı işyeri sınırları içinde kapmış olmak da, onun meslek hastalığı olarak nitelenmesine yetmemektedir. Sözgelimi, “grip” olan bir işçi, dış dünyada işyerine bu hastalığı taşıyarak, yakın çalışma arkadaşlarına bulaştırırsa, bu kişiler için bir meslek hastalığı sayılmamaktadır. Ya nedir?

İşyerindeki çalışma koşulları bazı hastalıkların ilerlemesine neden olur. Eğer o işyeri koşulları olmamış olsaydı, ya da insanla barışık bir biçimde düzenlenmiş olsaydı, o hastalık o düzeye gelmeyecekti. Sözgelimi, bacaklarda varis bulunması, ayakta dikilerek ve çok az yerinden kıpırdayan işçilerde (örneğin marangozlarda) sıklıkla rastlanan bir olgudur. Ama bu hastalık, marangozlarda, diş hekimlerinde, tornacılarda vb çok görülmesine karşın bir meslek hastalığı değildir. Ya nedir ?

Tamamen üretimin doğasında olmakla birlikte bazı etmenlerin yol açtığı hastalıklar da meslek hastalığı sayılmazlar. Sözgelimi, özellikle sosyal olayları (örneğin savaş ve çatışmaları izleyen) gazetecilerin karşı karşıya kaldıkları stress, onlar için bir meslek hastalığı olarak kabul edilmemektedir. Ya nedir ?

 

Ya nedir ? – I :

Aynı belirtileri gösteren ve aynı nedenden kaynaklanan bir hastalık tablosu, meslek hastalığı sayılmayabilir. Günümüzde artan ölçüde, sanayinin yol açtığı çevre kirliliği, başta kimyasallar olmak üzere bir çok etmenin, yalnızca o fabrikanın işçilerini değil, çevre halkını ve doğasını da etkilemesine neden olmaktadır. Emekleyen çocuklar da, annelerinde de meslek hastalığı tablosu ortaya çıkabilmektedir. Bu aynı zamanda, ürünleri, fabrikasından kilometrelerce ötede tüketen kişilerde de kendisini gösterebilmektedir. Sözgelimi, kurşun içeren benzin, gerek egzos gazlarıyla ve gerekse toprağa karışmasıyla çevresel etki gösterebilmektedir. Ama yalnızca, kurşunun üretime katıldığı işyerlerinde çalışanlar için bu meslek hastalığı olarak kabul edilmektedir. Bu sınırlı kabul, bilim insanlarını yeni bir terim bulmaya yöneltmiştir : Çevresel hastalık… Yabancı dillerde yerleşmiş olmasına karşın, Türkçemizde “çevresel ve mesleksel hastalık” terimi pek işitilmemektedir.

Ya nedir ? – II :

Hastalığı işyeri sınırları içinde kapmış olmak da, onun meslek hastalığı olarak nitelenmesine yetmemektedir. Sözgelimi, mutfakta çalışanlardan birinde bulaşıcı sarılık hastalığının (hepatit) bulunması ve hastalık etmenini besinler yoluyla fabrikada çalışan işçilere bulaştırmış olması ile evindeki-komşusundaki bireylerden biri aracılığıyla bunun bulaşması arasında “tanım” açısından hiçbir fark bulunmamaktadır. Hemen belirtelim, sorumluluklar açısından fark vardır. Hepatit hastalığın bir işçiden diğerine bulaşması “meslek hastalığı tanımı” içine sokulamazken; sağlık hizmetlerinde yeralan personelin, hastalardan hepatit hastalığını kapması durumunda, bu olgu meslek hastalığı olarak nitelenmektedir.

Ya nedir ? – III:

İşyerindeki çalışma koşulları bazı hastalıkların ilerlemesine neden olur. Sözgelimi, bir kalp hastasının, sıcak karşısında, fırın-ocaklarda çalışması, yüksek enerji harcaması gerektiren ağır işlerde çalışması, hastalığının ilerlemesine neden olur. Bu tip hastalıklara “işe bağlı hastalıklar” adı verilmektedir. Çünkü yapılan iş, bunların gelişimini hızlandırmaktadır. Doğal olarak alınacak önlemlerle bu ilerleme hızı yavaşlatılabilir; ya da tamamen ortadan kaldırılabilir. Ayrıca daha işe girme aşamasında, bu işin kişinin sağlığına uygun olup olmadığı değerlendirmesinin yapılması ve ona göre davranılması da gereklidir.

Ya nedir ? – VI :

Tamamen üretimin doğasında olmakla birlikte bazı etmenlerin yol açtığı hastalıklar, bugün, meslek hastalığı sayılmamaktadır. Çünkü, meslek hastalıklarının neler olduğunu sıralayan resmi listelerde yoktur. Bu yarın olmayacağını göstermez. Bilimsel çalışmalarla da desteklenmesi gereken çeşitli girişimlerle, ya listelere eklenirler ya da bireysel “karar”lar ile kabul edilirler. Ülkemizde, tek tek olgulara yönelik alınacak kararlar için ilk başvuru “SSK Yüksek Sağlık Kurulu”na yapılır. Bu Kurul’un, olguyu meslek hastalığı olarak niteleme gücü vardır. Buradan bir sonuç alınamazsa, mahkemeye başvurarak, meslek hastalığı kararı çıkartmak da olasıdır. Her iki yol ile alınmış “meslek hastalığı”nı onaylayan kararlar bulunmaktadır.

Meslek Hastasını Bulmak da Zor

Ramazzini’nin öğüdünü dinleyerek, çalışanlara hangi işte çalıştıklarını soran hekim o kadar az ki. İşyeri hekimlerinin, çalışanlara en yakın hekimler oldukları ve zaten onların işlerini biliyor olmaları beklenir (Bu ne yazıkki uygulamada her zaman doğru değil). Öyle olsa bile, işyeri hekimlerinin koydukları tanılar ya da SSK hastanelerine “sevk” için yazdıkları notlar, bu notu okuyan SSK hekimi meslektaşlarınca, çok büyük bir çoğunlukla hiç gözönüne alınmamaktadır.

Meslek hastalığı tanısı, ülkemizde yalnızca SSK Meslek Hastalıkları Hastanelerinde konulabilmektedir. Ancak bu hastanelere işçinin doğrudan ulaşması olanaklı değildir. İlle de SSK polikliniklerinden havale edilmesi gerekir. O zaman iş SSK poliklinik hekimlerine düşmektedir. Ama ne yazıkki, SSK’da poliklinik hekimi olmak için, ille de meslek hastalıkları konusunda eğitim görmüş olmak gerekmemektedir. Bu hekimlerin bir bölümü tesadüfen, Türk Tabipleri Birliği’nin açtığı 40-45 saatlik kurslara katılmış olabilirler (Bu da aktarılan bilgileri öğrenmiş olmalarını gerektirmiyor). Hekimin, poliklinikteki yoğun hasta yükü içerisinde, onun mesleğini öğrenip, yakınmaları ve muayene bulgularıyla çaprazlayarak, meslek hastalığından kuşkulanması gerekir.

Ancak SSK istatistiklerinde (en son 1992 yılında tablo halinde sunulmuştu; yenilerde bu eksiğin giderileceği umuluyor) meslek hastalığı olarak, akciğer toz hastalıklarıyla kurşun zehirlenmelerinin tüm meslek hastalıklarının yarıdan çoğunu oluşturması, yukarıdaki beklentilerimizin ortaya çıkmadığını; çoğu meslek hastasının farkedilmeden aramızda gezdiğini ortaya koymaktadır.

Eğer işçi kendisi meslek hastalığından kuşkulandığını belirtmiyorsa, bu koşullarda en gerçekçi yol, SSK Meslek Hastalıkları Hastaneleri’nin gezici ekiplerle işyerlerini gezerek meslek hastalığı taramaları yapmasıdır. Bu hastanelerin 1976 yılındaki kuruluşunu izleyerek bir süre bu çalışma yapılmıştır. Ancak daha sonra, tarama ekiplerinin işyerlerini girmesine olanak veren yasa hükmünün kaldırılması dolayısıyla şu anda böyle bir olanak da bulunmamaktadır.

 

Meslek Hastalıklarının Zedeleme Ölçütü

Meslek hastalıklarının zedeleyeciliğine değinilirken, genellikle etkilerinin geri-dönüşünün olmadığı (irreversibl) mutlaka vurgulanmalıdır. Çünkü, bu, onların gözden kaçmaları ya da kaçırılmaları durumunda, zedeleyiciliklerinin artmasının ve kayıpların çok büyük boyutlara varışının en önemli nedenlerinden biridir.

Şöyle ki, tanısı konulamayıp, genel hastalıklardan biri olarak nitelenen herhangi bir akciğer toz hastalığı (örneğin pamuk tozuna bağlı pnömokonyoz çoğunlukla bronşit tanısı ile geçiştirilebilmektedir) , işçiye yeniden işbaşı verilmesi ve aynı çalışma koşullarına gönderilmesi dolayısıyla zedeleyiciliğini arttırarak sürdürecektir. Bu yanlış-tanı, onun yakın çalışma arkadaşları için de bir uyarı oluşturmayacağı için, etmen, onlar üzerinde de zedeleyiciliğini göstermeyi sürdürecektir. Bu da olgunun, toplumsal yüzüdür.

Meslek hastalıklarının zedeleme ölçütlerine bakarken unutulmaması gereken bir konu daha vardır. O da ister az zedelesin, ister çok zedelesin; bunun “önlenebilir” olduğu halde, ortaya çıkıyor olmasıdır. Dolayısıyla, her meslek hastalığının bir “insanlık suçu” olarak nitelenmesi de yanlış olmayacaktır.

Meslek hastalıklarının ne denli zedeleyici oldukları şu sorularla ortaya konulabilir :

  1. Kişiye ne ölçüde rahatsızlık vermektedir ? (Kaşıntı ? Öksürük ? Acı ? Sersemlik ?)
  2. Kişiyi gündelik yaşamını sürdürmekten ne ölçüde alıkoymaktadır ? (Bir başkasının yardımına gereksinme duymakta mıdır?)
  3. Kişiyi ne ölçüde işinden alıkoymaktadır ? (İşten kaçınma ? İstirahat alma ?)
  4. Meslekte kazanma gücünü ne ölçüde yitirmesine yol açmıştır ? (Süreklilik gösterir; SSK Sağlık İşlemleri Tüzüğü’ne ekli cetveller yardımıyla hesaplanır)
  5. Yeni bir mesleğe yönelmesi ya da yeni bir meslek için eğitilmesi olası mıdır ?
  6. Ölümcül müdür ?
  7. Aynı anda kaç çalışanı etkilemektedir ?
  8. Çevre üzerindeki zedeleyiciliği nedir ? (Hem insan ve hem de doğa yönünden çapı belirlenmelidir)
  9. Meslek hastalığına yol açan etmenin, insan ve çevreyle temasına gidermenin yani etkisizleştirmenin maliyeti nedir ?
  10. Açılacak tazminat davalarının işverene maliyeti nedir ?

Bütün bu sorulara verilen yanıtlar ne olursa olsun, değişmeyen bir tek gerçek vardır : Meslek hastalıkları önlenebilir… Önlenmesi de “niyet”e bağlıdır. Bu niyet, işçinin (ve sendikasının), işverenin (ve örgütlerinin), devletin (ve onu yönlendiren kamuoyu, siyasal güçlerin) niyeti, hiç kuşkusuz yukarıdaki zedeleyicilik ölçütleri kadar insan haklarına saygı ile de yakından ilgilidir.

“Niyet”in harekete geçirilebilmesi, insanın haklarının öneminin kavranabilmesi için öncü uygulamalar çok önemlidir. Bu öncü uygulamaların öncesinde ve sonrasında yapılacak aydınlatma çalışmaları, kişileri (ve örgütlerini) kanıksanmış ve değişmez sanılan dünyalarında çıkararak, yeni ve gelişimci bir ivme içerisine sokabilir.

Meslek Hastalıklarının Sınıflandırılması

Meslek hastalıklarının sınıflandırılmasında çeşitli öneriler benimsenmiş olmakla birlikte, Hunter’dan uyarladığımız aşağıdaki sınıflandırma en kullanışlısıdır :

  1. Kimyasal kaynaklı meslek hastalıkları

  • Ağır metaller
  • Aromatik ve alifatik bileşikler
  • Gazlar

  1. Fiziksel kaynaklı meslek hastalıkları

  • Gürültü ve sarsıntı
  • Tozlar
  • Sıcak ve soğuk ortamda çalışma
  • Düşük ve yüksek basınçta çalışma
  • Radyasyon (iyonize olan ve olmayan)

  1. Biyolojik kaynaklı meslek hastalıkları

  • Bakteriler
  • Viruslar

  1. Psiko-sosyal kaynaklı meslek hastalıkları

Meslek Hastalıklarının Önlenmesi İçin Alınacak Önlemler İçin Basamaklandırma :

  1. Önce o işyerindeki tehlikeler saptanmalıdır.
  2. Tehlikelerin giderilmesi için çalışmalar yapılmalıdır.
  3. İşçiler tehlikeler ve yol açtıkları hastalık belirtileri üzerine eğitilmeli, sürekli uyarılmalıdır.
  4. Erken tanı için periyodik muayeneler ve biyolojik-çevresel ölçümler yapılmalıdır.
  5. Bu bulgularına ışığında çalışma ortamı ve süresi yeniden düzenlenmelidir:

  • Yerine koyma
  • Yer değiştirme
  • Ayırma
  • Yaş çalışma
  • Havalandırma (yerel, genel)
  • Kapalı çalışma.

Sonsöz

Meslek hastalıkları, her ne kadar tıp dalları ile ilgili içeriği yoğun gibi görünüyorsa da; bu görünüm, tıpkı iş kazalarında, mühendislik dalları ile ilgili içeriğinin yoğun görünmesi gibi aldatıcıdır. Çünkü, bu alandaki çalışmalar, üç dev disiplinin tıp, muhendislik ve sosyal bilimlerin elele vermesi, takım oyunuyla birlikte, işletme düzeyinden ülke düzeyine yükselen zincirleme örgütlenmeler oluşturmalarına gereksinme gösterir.

Ülkemizde bugüne değin, iş sağlığı güvenliği alanında “çağdaş uygarlık düzeyi”nin yakalanamamış olmasının altında, andığımız takım oyununun kurulamaması ve konuyla ilgili kesimlere kendi dar düşünce kalıplarını aşacak bir bakış açısı kazandırılamamış olması yatmaktadır.