PİRİNÇ ÜRETİMİNDE İŞ SAĞLIĞI GÜVENLİĞİ

I-GENEL PROFİL

Pirinç adının, Hindistan’da yaşayan Tamil etnik grubunun kullandığı Dravidian dilinden geldiği düşünülmektedir. Arapça dilinde ar-ruzz olarak tanımlanan pirinç, latin diline oriza ve İtalyan diline riso olarak girmiştir. Ülkemizde yer alan illerden biri olan Rize’nin adının ise yine Yunanca pirinç anlamına gelen Rhizos’tan geldiği düşünülmektedir.

Pirinç, buğday ve mısırdan sonra dünyada en çok ekilen bitkidir. Bununla birlikte suyun içinde yetiştirilen tek tarımsal bitkidir. Bu nedenle çok yağış alan, nemli bölgelerde yetişir. Pirinç tarımının İ.Ö. 3000’li yıllarda Hindistan’da başladığı düşünülmektedir.

Pirinç, Hindistan’da başladığı bugün neredeyse dünya nüfusunun yarısından fazlası için en önemli besin kaynağıdır. Bunun için üretilen pirinç miktarı ve dünyada oluşan fiyatları bütün ülkeler için çok büyük önem taşımaktadır. Özellikle nüfusun çok yoğun olduğu asya ülkeleri ve halkları için, her öğün masalarından eksik olmayan en önemli besin kaynağıdır.

Dünya’nın en büyük pirinç üreticileri sırasıyla şu ülkelerdir:

-Çin (185 milyon metrik ton)

-Hindistan (129 milyon metrik ton)

-Endonezya (54 milyon metrik ton)

-Bangladeş (40 milyon metrik ton)

-Vietnam (36 milyon metrik ton)

-Tayland (27 milyon metrik ton)

Türkiye’de ise 50 bin hektar alanda pirinç ekimi yapılaktadır. Toplam üretim ise yaklaşık 360 bin metrik tondur. Ülkemizde en çok, Edirne, Çorum, Samsun , Sinop, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Kastamonu illerinde pirinç ekimi yapılmaktadır. Bu üretim ne yazık ki yeterli olmadığı için 250 bin metrik ton pirinç ithalatı yapılmaktadır. ABD, dünyanın en çok pirinç üreten ülkesi değildir ancak ürettiği 8 milyon metrik ton pirinçin yarısını ithal etmektedir. Üretimde çeşitlilik ve verimlilik pirinç üretiminde son derece önemlidir.

Türkiye’de pirinç için en elverişli bölge olan Trakya’da ise sanayi tesislerinden kaynaklanan su kirliliği, gelecekteki üretimi çok ciddi bir şekilde etkilemektedir. Sulama konusunda yaşanan sıkıntıların aşılması durumunda ülkemiz, pirinç ithal etmekten kurtulabilecektir. Yaklaşık 100 milyon dolarlık ithalat harcaması Türk çiftçisinin cebinde kalacaktır.

 

II- PİRİNÇ ÜRETİMİNDE KARŞILAŞILAN TEHLİKELER, KAZALAR VE HASTALIKLAR

Kötü ev koşulları, beslenme yetersizliği ve oldukça çok tüketilen içme sularının temiz olmaması; yorgunluğa, ishale ve barsak sorunlarına neden olmaktadır. Güneş altında kalmaktan dolayı ise güneş çarpmaları sıkça görülür.

Çiftliklerde kullanılan tarım makinalarının nasıl çalıştığını bilmeyen işçiler, genellikle kazalara sunuk kalmaktadırlar. Ağırlıklar kaldırılırken, yükün fazla olması kas, kemik ve eklemlerde sakatlanmalara sebep olmaktadır. Özellikle göçmen işçiler ve çocuklar, daha çok yaralanmakta ve hatta ölmektedirler.

Üretimde önemli miktarlarda kullanılan gübreler, pestisitler ve güçlü yabani ot öldürücü kimyasallar bazı tehlikelere neden olmaktadır. Özellikle ilaçlama yapılırken ya da diğer solunum risklerinin bulunduğu bu alanlarda dolaşılırken mutlaka solunum koruyucu donanımlar kullanılmalıdır. Ayrıca cilde bu kimyasalların temas etmesi ise yanmalara ve kontakt dermatit* gibi hastalıklara neden olmaktadır.

Sıtma*, tetanoz*, kancalı kurt hastalığı(ankilostomiaz)*, leptospira*, saman nezlesi(alerjik rinit)*, çiftçi akciğeri*, blefarit* hastalıkları sıkça görülür.

En sık görülen meslek hastalıkları, cilt sorunlarıdır. Çeltik yapraklarının dikenli olması nedeniyle kızarmalar ve su toplamalar, özellikle staphylococcus bakterisi nedeniyle ciltte mantar enfeksiyonları, çengellikurt nedeniyle kaşıntılar sıkça görülür.

Organik, inorganik tozlar ve sentetik kimyasallar nedeniyle solunum yolu rahatsızlıklarıyla da karşılaşılır. Nitrat oranı yüksek olan topraklar nedeniyle gaz zehirlenmeleri olabilir.

Ekonomik sorunlar, güvensizlik duygusu, sosyal destek yoksunluğu, eğitim imkanlarının

yetersizliği gibi bazı stres faktörleri psikolojik travmalar yaratmaktadır.

İş sağlığı güvenliğini geliştirmek konusunda ILO’nun aşağıdaki sözleşmeleri önemli birer yol göstericidir:

Tarımda Asgari Yaş Sözleşmesi, 1921 (No.10), 14 yaşın altındaki çocuklar ister kamusal ister özel hiç bir tarım alanında özellikle okulları devam ederken çalışamaz/çalıştırılamazlar.

Tarımda Çocukların ve Gençlerin Gece Çalışması Tavsiyesi, 1921 (No.14), 14 yaşın altında çocuklar gece çalışma durumlarında en az 10 saat dinlenmelidirler.

Büyük Çiftlikler(Plantation) Sözleşmesi, 1958 (No.110), bütün işçiler sağlık kontrolünden düzenli olarak geçmelidirler.

*

Burun iç yüzeyi mukoza diye de bilinen bir tabaka ile döşelidir. Bu mukoza üzerinde burundan geçen solunum havasının filtre edilmesi ve nemlendirilmesi görevini üstlenmiş hücreler vardır. Ancak bu hücreler solunum havası ve dış ortamla çok yakın ilişkileri nedeniyle allerjenlerle sık olarak karşılaşmakta ve duyarlı hale gelmektedir. Bu duyarlılaşma normal burun mukozasını değişime uğratır. Bu değişimler sonrası Allerjik nezle veya Allerjik Rinit denilen bir tablo ortaya çıkar. Bu tabloda burun kaşıntısı, burun akıntısı, burun tıkanıklığı, hapşırık, gözlerde kaşıntı ve sulanma gibi belirtiler gözlenir. Ayrıca bu belirtilere eşlik eden yeni bazı hastalıkların görülmesine de neden olurlar.

Çiftçi Akciğeri, küflenmiş saman veya kuru ot tozlarının, çiftçilerin solunum yoluyla akciğerlerine girmesinden meydana gelen akut bir akciğer hastalığıdır.

Blefaron Latincede gözkapağı anlamına gelir. Blefarit gözkapağının iltihabi bir hastalığıdır. Her iki cinsiyette, her yaşta görülebilir ve oldukça yaygındır. Blefarit süreğen bir hastalıktır, tedaviye rağmen tekrarlayabilir.

Kancalıkurtun (Ancylostoma duodenale) ya da Amerika kancalıkurdunun (Necator americanus) ince bağırsakta meydana getirdiği hastalık. Bu hastalığa en çok tropikal ve subtropikal ülkelerde rastlanır. ABD’nin bu nitelikteki bölgelerinde çok yaygındır. Toprak altındaki tünellerde çalışan maden işçileri de bu hastalığa çok yakalanırlar.

Kontakt dermatit, derinin bazı maddelerle teması sonucu oluşan bir reaksiyondur. Bu reaksiyonların % 80’ i tahrişe bağlı reaksiyonlar (örneğin: bulaşık yıkama sonucu oluşan el gibi), % 20’ si de allerjik reaksiyonlardır. Reaksiyon temastan hemen sonra oluşmaz. Temas sonrası 1-3 gün sonra oluşan belirtiler genellikle 1 hafta veya daha sonra kaybolur. Deri kırmızı, kaşıntılı, iltihaplı ve kabarcıklı bir hal alır. Reaksiyon genellikle temas yerinde en yoğundur; derinin diğer bölgelerinde de olabilir.

Köpeklerde görülen leptospira olgularının büyük çoğunluğu L.canicola, L.icterohaemorrhaigae, L.ponoma tarafından yapılmaktadır. Bakteri idrar yoluyla atılır ve vücuda mukozalardan veya yara bere olan deriden girer. Hastalık insanlara da bulaşabilir. Hastalık yazın daha sık olarak görülür. Vücuda giren bakteri iç organlara gider ve 4-10 gün süren çoğalma dönemine girer. Bu dönemin sonunda; böbrekler etkilenebilir ve bunun sonucunda böbrek yetmezliği oluşabilir,Karaciğer etkilenirse sarılık, akut hepatit veya kronik aktif hepatit şekillenebilir; pıhtılaşma bozuklukları ortaya çıkabilir

Sıtma, hastalık yapıcı bir parazit olan plazmodiumların, dişi anofel sivrisinekleriyle insanlara bulaşmasıyla yayılan ateşli bir hastalıktır. Batı dillerinde bu hastalık için ‘Malaria’ terimi de kullanılır ki bu İtalyancada ‘kötü hava’ anlamına gelir. Hastalığın en önemli belirtisi olan titremeyle yükselen ateş, plazmodiumun çeşidine göre değişik şekillerde olur. Çok eski zamanlardan beri bilinen bu hastalığın tanısının konulması kolaydır; ayrıca tedavisi de olasıdır.

Tetanoz  mikrobu, genellikle toprakta, nemli ortamda, ev-ameliyathane tozlarında, tuzlu suda, özellikle gübre içerisinde ve oksijensiz ortamda yaşayabilen, ısıya dayanıklı bir mikroptur. Vücuda çok küçük yara ve kesiklerden bile kolayca girebilen Tetanoz mikrobu, salgıladığı Tetanospazmin adlı “Tetanoz zehiri” ile omuriliğe ve sinir sistemine zarar vermekte ve gelişmiş tüm tedavi olanaklarına rağmen hala 10 hastadan 6’sının ölümüne yol açmaktadır.