Hayatımız Trafik

 

Trafik kazaları hayatımızın olağan bir parçası haline geldi. Haberleri izlerken trafik kazalarına sıra geldiğinde şaşırmıyoruz, hatta neredeyse üzülmüyoruz, gözlerimizi kısıp kanalı değiştiriyoruz. Sıkışmış bir trafikte ilerlerken ‘acaba nerede kaza olmuştur?’ diye düşünüyoruz. Eğer yolumuzu değiştirmemişsek ters dönmüş arabalara, yan yatmış otobüslere göz ucuyla bakıp günümüzün geri kalanını yaşamaya devam ediyoruz. 2014 yılında Türkiye genelinde 376 bin 41 trafik kazası yaşanmış ve bu kazalar sonucu 3494 kişi hayatını kaybetmiş ve 165 bin 129 kişi yaralanmıştır.(1) İbrahim Akyürek’in Cinius Yayınları tarafından basılan Hayatımız Trafik kitabı işte tam bu noktada bizi düşünmeye çağırıyor. İnsanların yaralanmasına, sakatlanmasına ve ölümüne yol açabilen bu kazaların gerçekleşme nedenlerini sorgulamamızı istiyor.

“Bazı durumlar vardır ki; o durumun yol açtığı ölü sayısının büyüklüğü oranında, o durum konusunda düşünce, tartışma, örgütlenme sayısı olsun istersiniz, beklersiniz. Bu durumlardan bir tanesi savaşlar, diğeri trafik kazaları.” diye başlıyor kitabının ilk paragrafı. Ve devam ediyor: “Hep suçlanan şu sürücü, yaya, yolcu yani kaza istatistiklerindeki oranı ile %97 insan faktörü ne yer, ne içer, nasıl yaşar bir öğrensek.” Öğrensek de şu trafik kazalarını artık durdurabilsek.

Ölen, yaralanan insan sayısına; çekilen acıya oranladığımız zaman trafik kazaları konusunda eleştiri içeren belgesel, sanatsal ya da bilimsel yapıtların sayısının hiç derecesinde olmasının en önemli nedeni ulaşım politikasını kafada politikasızlaştırmak, öteki nedeni bir yanıyla psikolojik, yani suçlu, hatalı olduğumuzu en baştan kabullenmek.. Bu kabulleniş, geçmişi internet dünyamızdan daha eski sanal bir suç ikonunu bile yarattı: Trafik Canavarı.

Kazaların suçlusu gözle görülemeyen, hesap sorulamayan trafik canavarı olunca bazıları için işler biraz kolaylaşıyor. Bu bazıları, Avrupa’daki toplam kamyon sayısı kadar kamyonu yollara salan, 3 günde beş saat uyumuş insanı direksiyon başına koyan, 50 yolcu taşıyan otobüsün yedek şoförünü bagajda uyutan, daha yönetmelikleri çıkmadan yerli yapım çift katlı otobüsleri yollara sokan koşullar ve bu koşullara ses çıkarmayan, paraya tapan egemen çevreler ve bunların meclisteki siyasi temsilcileri. Yazarın belirtiği bu gibi sistematik nedenlerle yaşanan kazaların gerekçeleri aşırı hız, hatalı sollama, alkollü araç kullanımı gibi yüzeysel ve kişiye bağlı gerekçelere sığdırılamaz.

14 Mayıs 1995 tarihli Hürriyet Gazetesi’nde Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Daire Başkanlığı’nın ‘gizli’ damgalı raporu yayınlandı. Raporda, trafik kazalarında altyapı eksikliğinin asıl etken olduğu vurgulanıyor ve kaza sonrası açılan tazminat davalarında hazineden para çıkmasın diye kaza tutanaklarında yol kusurlarının gösterilmediği belirtiliyor. Ayrıca, İstanbul – Ankara otoyolunun yapımından sonra kazaların %90 azaldığı belirtilerek, altyapının ne kadar önemli olduğu örnekleniyor.

Yollardaki kör noktalara yol açmaktan sorumlu bürokratik tiranlık, bu noktalarda istatistiğe dönüşmüş ölümlerden kendini sorumlu tutmamanın özgüveni içindedir. Aslında kendi suç haritasını itiraf ediyor, ancak gücü elinde tutmanın verdiği soğukkanlılık nedeniyle bini aşkın kör noktadaki ölümlerin sorumluluğunu üstlenmiyor. Bizler de trafik canavarı diye adlandırdığımız ne olduğu belli olmayan düşmanımızı suçlayarak kendimizi rahatlatıyor asıl sorumluları bulmaya çalışmaktan kurtulmuş oluyoruz.

Trafik kazaları, tükenmekte olan su kaynakları, kirlenen çevre olduğunda da tüm uyarılar insana seslenir. Bu konulardaki çağrılara, haberlere, broşürlere, söyleşilere egemen olan dil; biz sıradan insanların uyarılıp eğitilmesini görev edinir. Sivil toplum kuruluşları da çalışmalarında bu egemen dili paylaşırlar. Şirket, devlet, yerel yönetim bürokrasisinin insanı çocuk yerine koyan, öğüt veren, neleri yapıp, nelerden kaçınmamız gerektiğini sıralayan dilini çoğaltırlar.

Yol planlamasında, yapımında, işaretlenmesinde hata ve ihmali olanlar, şehir içi ve dışı ulaşım politikalarını otomobil, petrol, lastik şirketlerinin çıkarlarına göre ayarlayan politikacılar ve onların onaylayıcıları, deniz ve demiryolu taşımacılığını destekliyormuş gibi yapıp yayayı müşteriye çevirmeyi planlayan yöneticiler ve bunların işlerini kolaylaştıranlar suçu kendilerinde aramadıkları gibi, yarattıkları soyut düşman trafik canavarını kullanarak bizim de ortada sistematik bir suç aramamızı engellerler. ‘Eğitimsizlik yaygın, cezalar az, kurallara uyulmuyor’ deriz. Ulaşım politikalarını belirleyen, hükümetleri kontrol ederek bunları uygulatan yerli-yabancı otomobil ve petrol tekellerini, ithalat ve dağıtım ağını paylaşanların karanlık ilişkilerini sorgulamayız.

İbrahim Akyürek’in çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmış yazılarının toplandığı Hayatımız Trafik kitabı bizlere ölümlerin sorumlularının kim olduğu konusunda karar verirken iyi düşünmek gerektiğini hatırlatıyor. O hep suçlanan %97’lik insan faktörü üzerine kafa yormaya çağırıyor.

Hayatımız Trafik kitabını yazma nedenini ise şöyle açıklıyor yazar: “ Son yıllarda sağlık, gıda, çevre konusunda çok sayıda sorgulayan, uyaran, bilinçlendiren aykırı kitaplar yayınlanıyor. Ancak trafikte sanatçılar, bilim insanları ve öteki meslek grupları zengin-yoksul demeden kendi iç listelerini oluşturacak kadar önemli kayıplar veriyor. Buna karşın kazaların yarattığı sonuçları, nedenleri ortaya serecek sanat ve edebiyat eserleri, belgesel ve araştırma ürünleri ve köşe yazıları, küçük bir kitaplığı doldurmayacak kadar yetersiz, daha doğrusu yok denilecek kadar az.” Akyürek, Hayatımız Trafik kitabındaki yazılarını bu yokluğa bir tepki olarak kabul etmemizi istiyor.

KAYNAKLAR

  1. http://www.sabah.com.tr/yasam/2015/01/28/gecen-yilin-trafik-kazasi-bilancosu-agir-oldu